Skip links

EKOLOJİK AYAK İZİ VE İLETİŞİMCİLER

Birleşmiş Milletler’e göre dünyanın en büyük sorunu “küresel iklim değişikliği…” Tıpkı diğer organizasyon birimlerinin ekolojik sürdürülebilirliklerini kanıtlamaları gerektiği gibi, kurumsal iletişim departmanlarının da çevresel etkilerini azaltmaları bekleniyor. Peki bu neden bu kadar önemli?

Dünya 19’uncu yüzyıldan itibaren hızlı bir sanayileşme sürecine girdi. Bu köklü değişim bir yandan beraberinde kentleşme ile hızlı nüfus artışını getirdi diğer yandan da çevrede geri dönülemez yaralar açtı. Zira doğa sürekli artan insan talepleri karşısında yetersiz kalmaya hem de ekosistem dengesini yitirmeye başladı. Sonraki yüzyılda ise hasarın korkunç boyutlara ulaşılmasıyla bilim insanları bu duruma kayıtsız kalamadılar. 1990’lı yılların başında ekolojik sürdürülebilirliği ölçen bir doğal kaynak hesaplama aracı oluşturmayı amaçlayan çevreci Mathis Wackernagel ve ekolojist William Rees, “ekolojik ayak izi” kavramını ortaya attı.

İNSANLARIN DOĞAL KAYNAKLARA BAĞIMLILIĞINI ÖLÇER

Ekolojik ayak izi her ne kadar o dönemin koşullarından doğmuş olsa da insanlık ve biyosfer arasındaki ilişkiye dayanan ve tüm dönemleri kapsayan genel bir kavram aslında… İnsanların günlük ihtiyaçları ve faaliyetleri için kullandıkları kaynakların tümü, yakın çevrelerinden olmasa bile dünyanın bir yerlerinden gelir. Gıda, elektrik ve hayatta kalmak için diğer temel kolaylıklar, doğal kaynaklar kullanılarak doğanın sınırları içinde üretilmelidir. İnsanlık ve biyosfer arasındaki bu ilişkiye dayanarak oluşturulan ekolojik ayak izi, belirli bir yaşam tarzını sürdürmek için çevrenin ne kadarının gerekli olduğunu hesaplayarak insanların doğal kaynaklara bağımlılığını ölçme yöntemidir ve aslında doğanın arzına karşı talebi ölçer. Aynı zamanda sürdürülebilirliği ölçmenin de bir yolu olan ekolojik ayak izi, bir popülasyonun gelecek için bu yeteneğinden ödün vermeden şimdiki zamanda kendini destekleme kabiliyetini de ifade eder.

1,5 KAT DAHA FAZLA ENERJİ HARCANIYOR

Küresel olarak ekolojik ayak izini ölçen kurumlara göre günümüzde dünyanın üretebileceğinin 1,5 katı daha fazla enerji harcıyoruz. Üstelik orman alanları, denizler ve tatlı su için geri dönüştürücü önlemler arttırılmazsa bu oranın daha da yükseleceği düşünülüyor. Hâl böyle olunca ekolojik ayak izini azaltmak dünyanın geleceği açısından oldukça önemli hale geliyor. Gezegenin tamamı için hesaplanabildiği gibi aynı zamanda bir ülke, bir şehir, bir bölge veya bir birey için de ölçülebilen ekolojik ayak izini küçültmek için ülkelerin ve bireylerin yapabileceği çok şey bulunuyor. Ülkeler, sürdürülebilir enerjiye geçiş yaparak, karbon emisyon oranlarını azaltarak, doğal kaynakları dengeli kullanarak ve kent planlamasında ekolojik değerleri ön planda tutarak ekolojik ayak izlerini küçültebilir. Markaların da bu konuda yapabileceği pek çok şey bulunuyor.

İLETİŞİMCİLER EKOLOJİK AYAK İZLERİNİ NEDEN DÜŞÜNMELİDİR?

Her ne kadar iletişim departmanının faaliyetlerinin ekolojik etkisi genellikle belirsizliğini koruyor olsa da etkinlikler, ticari fuarlar, basılı dergiler aynı zamanda web siteleri ve sosyal medya platformları çok fazla enerji tüketiyor ve hava kirliliği üretebiliyor. Bu noktada iletişimcilerin sürdürülebilir bir anlayışla hareket etmeleri gerek şirketleri gerekse kendileri için olumlu etkiler yaratacaktır. Öncelikle sürdürülebilirliği kendi iş akışlarına entegre etmek, iletişim departmanlarının ilgili kurumsal hedeflere katkıda bulunmasına olanak tanır. İkinci olarak da günlük işlerinde sürdürülebilirlikle uğraşmak iletişim uygulayıcılarının farkındalığını ve uzmanlığını arttırır. Bu onların “yeşil” konular hakkında daha özgün bir şekilde iletişim kurmalarına yardımcı olur. Sonuç olarak da sürdürülebilir bir şekilde hareket edenlerin kurumsal sürdürülebilirlik konusunda iletişim kurma ve tavsiyelerde bulunma konusunda daha donanımlı oldukları ortaya çıkar.

Deneyimlerinizi kişiselleştirmek ve site kullanım analizi amacıyla çerezler kullanılmaktadır.
Explore
Drag